Fotoğraf: Haluk Kalafat
Marmara Denizi’nin Değişen Oşinografik Şartlarının İzlenmesi Projesi (MAREM), Marmara Denizi’nin batı kesiminin “doğa koruma alanı" olarak tescil edilmesi için kampanya başlattı.
Doğa koruma alanı ne demek? “Doğal çevrenin koruma ve inceleme amaçlarıyla korunduğu alan. Bu alanlar, bilim ve eğitim bakımından önem taşıyan, nadir bulunan, tehlikeye maruz kalan ve kaybolmaya yüz tutmuş ekosistemler, türler ve doğal olayların meydana getirdiği seçkin örnekleri içeren ve kesinlikle korunması gerekli olup, sadece bilimsel ve eğitsel amaçlarla kullanılmak üzere ayrılmış doğa parçalarıdır” |
Bir ülkenin tek başına sahip olduğu tek deniz olan Marmara Denizi'nin batısı planlanan kömür ve doğalgaz termik santralleri, gemi söküm ve metalürji tesisleri, kül depolama alanları ve çimento fabrikaları ile büyük tehdit altında.
Bu sebeple MAREM, change.org'da başlattığı kampanyada Marmara Denizi’nin batı kesiminde, kuzeyde Tekirdağ/Kumbağ ve güneyde Kapıdağ Yarımadası’nın (Kapıdağ yarımadası kuzey sahilleri de dahil olmak üzere) batısında kalan denizel alan ve bu alanın sahil ve karada uzantısı da dahil olmak üzere “doğa koruma alanı" olarak tescil edilmesini istiyor.
MAREM Proje lideri Levent Artüz bianet'in sorularını yanıtladı.
Marmara denizi çok özel bir su kitlesi
Marmara Denizi’nin batı kesiminin neden bu statüye ihtiyacı var?
Marmara Denizi her bakımdan çok özel bir su kütlesidir. Bu özellikler saymakla bitmez. Birkaçını örnek verelim. Bir ülkenin tek başına sahip olduğu dünyadaki tek deniz.
Farklı yoğunluklarda Karadeniz ve Akdeniz su kütlelerinin üst üste iki farklı deniz oluşturduğu çok nadir yapılardan biri. Dar ve sığ Boğaziçi ile Karadeniz, yine dar ve sığ Çanakkale Boğazı ile Ege Denizi üzerinden Akdeniz; bu yol üzerinden Süveyş Kanalı ile Kızıldeniz ve pasifik Okyanusu; yine bu yol vasıtası ile Cebelli-Tarık boğazı aracılığı ile Atlas Okyanusu ile biyolojik ilişkide bulunan bir su kütlesi.
Bir anlamda, konum bakımından dünyanın tuz içeriği bakımından en tatlı denizi Karadeniz gibi bir su kütlesi ile neredeyse en tuzlu denizi Kızıldeniz arasında yer almaktadır.
Dünyanın en önemli fay hatlarından biri olan “Kuzey Anadolu Fayı” bu denizimizi boydan boya kat etmektedir. Bunlar sadece bezersiz özelliklerin çok ufak bir bölümüdür.
3 bireylik fok ailesi için bile bu statü şart
Gerçekte Marmara Denizi bu statüyü boğazları ile birlikte tümü ile hak etmektedir. Ancak 1980’li yıllardan bu yana, doğu kesiminde geriye korunacak pek bir şey bırakmadık. Yanlış anlaşılmasın, batı kesiminin durumu da pek iç açıcı değil. Eğer önlem alınmaz ise en iyimser tahmin ile on yıl sonra bu yarıda da korunacak pek bir şey bulamayacağız.
Kimsenin umurunda olmayan, son kalan 3-5 tane Akdeniz Foku ve mağaraları, yine son kalan Caretta caretta deniz kaplumbağaları, bunların birinci derece yaşam alanları olan deniz çayırları belki de bu son kalan kaplumbağaların yumurta bıraktıkları kumsallar.
Bunların hepsi umarsızca inşa edilmeye çalışılan ve bu gün sadece birkaç yerel dernek ve gönüllünün önünde durduğu termik santraller, kül depolama alanları, çimento fabrikalarının kısaca “rant” tehdidi altında.
Son kalan Akdeniz Foku ailesinin yaşadığı mağaranın üzerine kurulmak istenen Karabiga'daki termik santral bile bunun için yeterli değil mi? Sadece 3 bireylik olduğu sanılan bir fok ailesi için bile bu statüye ihtiyacımız yok mu? Kaybettiklerimizi geri getirmekten daha kolayı, elimizdekini sakınmak değil mi?
1980'de denize biçilen kefenin bedeni
Bugüne kadar neden böyle bir statüye kavuşmadı?
Marmara Denizi hangi sorumlunun umurunda ki? Marmara Denizi neden kirletiliyor; İstanbul da dâhil Marmara Denizi’ni çevreleyen tüm yerleşimlerin atıkları “derin deniz deşarjı” aldatmacası ile neden Marmara Denizi’ne deşarj ediliyor; Marmaray’ın, Kurbağalıdere’nin hafriyatları neden Marmara Denizi’ne boca ediliyor; bu denizi kirletmemizin balıkçılık ekonomimize verdiği zarar nedir gibi ve benzeri soruların içinde bunun cevabı gizli.
Bu statüyü alması için hangi kurum ne yapmalı?
Bölgenin bu statüyü kazanabilmesi için yeterli derecede bilimsel yayın mevcut. Altında imzamız bulunan Uluslararası anlaşmalar da gayet açık. Kurumlar bu bölgeye bakmalılar, hatta bakmak da yetmez görmeliler.
T.C. Orman ve Su işleri Bakanlığı bu statüyü verecek ve onaylayacak kurum, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ise bu özel deniz bağlamında “yatırım” adı altındaki talana dur demesi gereken kurum.
Dünden bugüne Marmara denizi/batısı ne gibi bir değişim yaşadı, neleri kaybetti?
Denizin akıbeti belli, bu 1980'de biçilen kefenin bedeni. Marmara Denizi’nin kaybettiklerini, bizim kaybettiklerimizi sıralamaya sayfalar yetmez. Marmara Denizi’nin hâlihazırdaki durumu vahim, hatta vahimden de öte. Bu kampanyamız olumlu olarak sonuçlanırsa sadece bir adım atılmış olacak. Sonrasında atılması gereken onlarca adım mevcut. Bu kampanya bu nadide denizimizin, elde kalan son kırıntılarının korunabilmesine yönelik, akut bir girişim.
Bu son kalan değerlerimizin elde tutulabilmesi için şart. Bunları da kaybedersek geriye hiçbir şey kalmayacak. Yeter mi? Tabii ki yetmez. Marmara Denizi’nin bu büyük kirlilik yükünden acilen kurtarılması gerek. Gel-git sırasında tek bir denizyıldızını bile denize geri göndermek, doğada çok şeyin değişmesine vesile olabilir. (NV)